Ben hep tefsire muhtaç olanın, tefsir edilmesi gerekenin din olduğunu düşünürdüm. Meğer insanmış, kitap değilmiş, kitap apaçıkmış, örtük olan insanmış. Görünen o ki Gazze dışında, dünyada her yer işgal altında. Hepimiz işgal edildik. Bununla nasıl başa çıkacağız? Kaynağa bakmak ihtiyacımız var. Kaynağa bakmayı örten batı kaynaklı düşünce biçimlerinden zihnimizi yıkamaya ihtiyacımız var. Suyla abdest almadık, bak kanla aldırıyorlar.
Ama kalkmak mecburiyetindeyiz. Bu ismi hatırlamak gerek. Neyi kaybettiğimizi hatırlamamız gerek. Kim olduğumuzu da hatırlamamız gerek. Bu cevap öyle ya da böyle bu örgütlü kötülüğün önüne konur. Ve bu örgütlü kötülük, bütün parasını, bütün imkanlarını, bütün ilişkilerini seferber etmesine rağmen hakikatin önünü alamıyor. Konuşamayan çocukların anlattığı bir hakikatin önünü alamıyor. İnanılmaz etkileyici. Hakikaten din tebliğ etmiyorlar.
Buna vakitleri yok, imkanları da yok. Çünkü canları pahasına orada bir takım şeyler yapmaya çalışıyorlar. Öyle bir dertleri de olmuyor. Yani dönüp birilerine İslam'ı anlatmak gibi bir çaba içinde de değiller. Ama görülmedik biçimde dünyanın her yerinde insanlar İslam'a ilgi duyuyorlar. Nasıl oluyor peki bu? Hakikatin böyle bir kuvveti var. Ve sizin yaptığınız hiçbir şey o kuvveti gölgelemeye yeterli olmuyor.
Kimliğimizi kaybedersek bir anlamımız kalmaz dünyada. Onu korumak için dönüp mutlaka kaybettiğimiz şeyleri hatırlamamız gerekiyor.